Çandar: Kürtler Türkiye’de ve bölgede daha etkin bir statü elde etme şansına sahipler

Cengiz Çandar, “Çözüm süreci bundan sonra demokratik bir Türkiye mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak verilecek ve bu yepyeni bir aşamadır. Kürtler, Türkiye’de ve bölgede daha etkin olabilecek bir statü elde etme şansına sahipler” dedi.

Önder Apo’nun 27 Şubat’ta yaptığı çağrı sonrasında kamuoyunun beklediği PKK’nin fesih açıklaması, 12 Mayıs’ta geldi. PKK, 5-7 Mayıs tarihlerinde yaptığı 12. Kongre ile örgütsel varlığını sona erdirip silahlı mücadeleyi sonlandırdığını açıkladı.

PKK’nin fesih açıklaması sonrasında, özellikle Türkiye kamuoyunda kararın ne anlama geldiği, bundan sonraki süreçte nasıl bir mücadele pratiği içerisinde olacakları, Ortadoğu’da büyük bir güç haline gelen Kürt Özgürlük Hareketi’nin Türkiye dışında nasıl bir politika izleyeceği ve Türkiye’ye yönelik siyasetinin ne olacağına dair sorular merak edilmeye başlandı.

PKK’nin önceki ateşkeslerinde de PKK ile devlet arasında yürütülen görüşmelerde yer alan, Ortadoğu konusunda uzman olan DEM Parti Milletvekili Cengiz Çandar, PKK’nin açıklamasını ve bundan sonra yaşanılacak olanları ANF’ye değerlendirdi.

“Kürtler, Türkiye’de ve bölgede bugüne dek sahip olduklarından daha etkin olabilecek ve kabul görebilecekleri bir statü elde etme şansına sahipler” diyen Cengiz Çandar, yapılan görüşmelerin ise bir pazarlık üzerinden değil, Kürt sorununun çözümü için kapı aralamak için olduğunu belirtti.

‘PKK’NİN AÇIKLAMASI TARİHİ BİR ÖNEMDEDİR’

PKK’nin kongresinde alınan silah bırakma ve kendini feshetme kararının tarihi bir öneme sahip olduğunu dile getiren Çandar, “PKK’nin 12. Kongresi’nde silah bırakma ve kendini feshetme kararlarını alması tarihi önemdedir ve yepyeni bir çağa girildiğini ifade etmektedir. Bu, başlı başına heyecan verici bir gelişmedir. Kürt halkının tarih sahnesinde yerini alması ve haklarını elde etmesi için artık silahlı mücadeleyi gerektirmeyen bir aşamaya ulaşıldığını ortaya koymaktadır. Bu yönüyle ve gelinen aşamayla, bir yönden bakıldığında, gerçekten bin yıldır etle tırnak gibi iç içe girmiş iki kardeş halkın kardeşliğinin, 21.yüzyılda yeniden tahkim edilmesi için bir fırsat doğmuştur. Yaşanan süreci heyecan verici ve çok değerli buluyorum” dedi.

‘İLK DEFA BİR KÜRT İSYANI KENDİ KARARI İLE SONA ERDİRİLİYOR’

PKK’nin kendini feshetmesinin en önemli yanlarından birinin, ilk defa bir Kürt isyanının ezilmeden, liderlerinin “imha” edilmeden kendileri tarafından bitiriliyor olması olduğuna dikkat çeken Çandar, bu sürecin Kürt sonunun çözümü olarak değil, çözüm girişimlerinin başlangıcı olarak değerlendirilmesi gerektiğine vurgu yaparak sözlerine şöyle devam etti:

“Kongre açıklamasıyla biten Türkiye Cumhuriyet tarihinin 40 yıl sürmüş olan en uzun, en yaygın, en güçlü Kürt isyanıdır. 27 Şubat 2025’te Abdullah Öcalan’ın yaptığı tarihî “Barış ve Demokratik Toplum Çağrısı” üzerine çeşitli vesilelerle şunu dile getirdim: Türkiye’nin, Cumhuriyet tarihinde ilk kez bir Kürt isyanı tümüyle ezilmeden, bastırılmadan, liderleri ‘imha’ edilmeden, Kürtlerin kendileri tarafından sona erdiriliyor. Kürtler ilk kez kendi başlattıkları bir isyanı kendileri bitiriyorlar.

Öcalan, 27 Şubat çağrısında, ‘Varlığı zorla sona erdirilmemiş her çağdaş cemiyet ve partinin gönüllü olarak yapacağı gibi devletle ve toplumla bütünleşmek için’ sözcüklerini kullanmış ve PKK’yi kongresini toplayarak, silah bırakmaya ve kendini feshetmeye davet etmişti. Buradaki ‘varlığı zorla sona erdirilmemiş’ ve ‘gönüllü olarak’ sözcüklerine özellikle dikkat edilmelidir.

İşte bu nedenle gelinen nokta, tarihin en uzun, en yaygın, en güçlü Kürt isyanının Kürtler tarafından sona erdirilmesi olarak anlaşılmalıdır. Bu, artık, Kürtlerin haklarını elde etmeleri ve statü sahibi olmaları için silahlı isyana gerek duymayacakları bir konumda bulunmaları anlamına geliyor. Tam da bu nedenle, gelinen noktayı Kürt sorununun çözümü olarak değil, tam tersine, Kürt sorununun çözüm girişimlerinin başlangıcı olarak görmek gerekir. Çözüm süreci bundan sonra barışçıl bir ortamda, demokratik bir Türkiye mücadelesinin ayrılmaz bir parçası olarak verilecektir ve bu yepyeni bir aşamadır.

Farklı ülkelerde genellikle, silahların bırakılmasına tümevarım ile müzakerelerle hatta pazarlıklarla ulaşıldı. Türkiye’de tümevarım yöntemi öne çıkmış gözüküyor. Önce silahlar susacak ve ardından demokratik mücadele yolları kullanılarak Kürt sorununun çözümüne gidilecek. Görünen bu. Yolumuz uzun, işimiz zorlu.”

‘12 MAYIS SONRASI DÖNEM SAĞLAMA ALINIRSA, SURİYE’DE TÜRKİYE YAPICI ROL ÜSTLENEBİLİR’

Ortadoğu’da 7 Ekim 2023’te başlayan Gazze savaşının yeni bir biçimlenmeye doğru bir döneme giriş olduğunu belirten Çandar, “Ortadoğu, 7 Ekim 2023’te başlayan Gazze Savaşı ve Trump’ın ABD Başkanı seçilmesiyle birlikte yeni bir biçimlenmeye ve belirsizliklerle dolu bir döneme giriyor. Filistin halkının önemli bir parçası soykırımla yüz yüze. Ortadoğu’da Trump’ın istediği yeni eksenin İsrail-Suudi Arabistan omurgasına dayalı olması tasarlanıyor.

Türkiye bunun neresinde ve ne şekilde yer alacak? Test alanı Suriye olacak. Türkiye’deki 12 Mayıs sonrası dönem sağlama alınırsa, Suriye’de Kürtler ve Ahmet el-Şara arasında Türkiye’nin yapıcı bir rol oynaması beklenebilir. Aksi takdirde Suriye’deki dalgalı durum, Türkiye’ye ve Kürt alanına da olumsuz biçimde yansır. Suriye, bir potansiyel kriz ve risk alanı” diye konuştu.

‘SOSYALİSTLERE YÖNELİK ÇAĞRILARIN TOPLUMSAL KARŞILIĞINI NET OLARAK GÖREMİYORUM’

PKK’nin Türkiyeli sosyalistlere yönelik çağrısına da değinen Çandar, Türkiye’de sosyalizm çağrılarının toplumsal bir karşılığını net bir şekilde göremediğinin eleştirisini yaparken, sosyalizmin uluslararası boyutta bir kriz içerisinde olduğunu belirterek şunları söyledi:

 “Türkiye’de sosyalizm çağrılarının toplumsal karşılığını net biçimde göremiyorum. Türkiye’de sosyalist ve sol hareket, 12 Mart 1971 sonrası ve en ziyadesiyle 12 Eylül 1980 döneminde çok ağır darbe yedi ve çok zayıflatıldı. Bir de buna Soğuk Savaş’ın 1990’ların başında sona ermesini ve Sovyetler Birliği’nin dağıldığını ekleyin.

Yani, sosyalizm ile ilgili sorun ya da kriz, Türkiye’ye özgü değil, uluslararası boyutu var. ‘Reel sosyalizm’ diye eleştirilenin yerine geçecek, işçi sınıfı ve büyük halk kitlelerini peşinden sürükleyen bir sosyalist hareket, kitleleri cezbeden bir sosyalizm modeli görünmüyor.”

‘PAZARLIK YOKTU, KÜRT SORUNUNUN ÇÖZÜMÜ İÇİN KAPI ARALANDI’

Kamuoyunda konuşulanın aksine, İmralı sürecinin başından itibaren MİT Başkanı İbrahim Kalın tarafından yürütüldüğünü, AKP’nin süreci istemediği söyleminin yanlış olduğunu söyleyen Çandar, Kalın’ın, İmralı görüşmeleri için Erdoğan’ın onayı ile olduğuna işaret etti. Çandar, ortada bir pazarlığın olmadığını, Kürt sorununun çözümüne girişmek için iki tarafın adım atması olduğunu söyleyerek, sözlerini şöyle sürdürdü:

 “Süreci, İmralı ile en başından beri İbrahim Kalın götürdü. İbrahim Kalın, Tayyip Erdoğan’ın onayı ve bilgisi olmadan İmralı temaslarını sürdüremezdi. Erdoğan’ın biraz geride durması ve Bahçeli’nin ön alması da sürecin yol alması bakımından gayet isabetliydi. Pazarlık gerçekten yoktu. Pazarlık gerektirecek bir durum da yoktu, çünkü olan bir çözüm süreci değil; 40 yıllık Kürt isyanının, önderinin -yani Abdullah Öcalan’ın- kararıyla son bulması var. İktidar kanadının tanımıyla ‘Terörsüz Türkiye’, Kürt hareketinin benimsediği haliyle ‘Barış.’

 Bu bir aşama, Kürt sorununun çözümüne girişmek, bu amaçla demokratikleşme yolunda ilerlemek için kapı açıldı. Olan bu.”

‘SABOTE RİSKİ HEP VAR, KÜRT-TÜRK İTTİFAKINI İSTEMEYENLER VAR’

Sürecin sabote edilme riskinin her daim olduğuna dikkat çeken Çandar, Türkiye’nin güçlenmesini sağlayacak olan Kürt-Türk ittifakını istemeyenler olduğunu söyledi. Çandar, şöyle devam etti:

 “Sabote riski elbette var, Ortadoğu’dayız. Türkiye gibi jeopolitik önemi tartışılmaz bir ülke söz konusu ve Türkiye Kürtleri tüm dünyadaki Kürtlerin yarısı ve şu anda Ortadoğu’nun en diri aktörlerinin başında geliyor. Türkiye’yi güçlendirecek tarihî Kürt-Türk ittifakını engelleme gereğini duyanlar, süreci sabote etme hesabı da yapabilirler. Bunu en açık biçimde görebilen insanların başında Abdullah Öcalan geliyor.”

‘KÜRTLER TÜRKİYE’DE VE BÖLGEDE DAHA ETKİN OLABİLECEK BİR STATÜ ELDE ETME ŞANSINA SAHİPLER’

Silahların bırakılmasının muazzam etkileri olacağını belirten Çandar, DEM Parti’nin yeni bir konuma gelmesi gerektiğini dile getirerek şunları söyledi:

“PKK, nereden baksanız tam yarım yüzyıldır Kürt alanını dolduran ve etkileyen çok önemli bir ağırlık merkeziydi. Kırk yıldır da silahlı mücadele yürütüyordu. Silahları bırakması ve kendini feshetmesi, şimdiden kestirilmesi mümkün olmayan muazzam etkiler yaratacak. Onun oluşturduğu ortam üzerinde hareket eden başta DEM Parti var.

DEM Parti, yeni bir konuma gelmesi, yirmi beş yıldır içinde bulunduğu şartların değişmesi gereken Abdullah Öcalan’ın oynayacağı yeni rol ile, demokratik, sivil zemin üzerinde yeni bir kimlik kazanacak. Nasıl, ne zaman, ne şekilde? Bunları tam bilemiyoruz. Ama hiç hesapta olmayan yepyeni dinamiklerin harekete geçebileceğini, Kürt siyasi ortamının daha da renkleneceğini ve çeşitleneceğini düşünebiliriz.

Kürtler, Türkiye’de ve bölgede bugüne dek sahip olduklarından daha etkin olabilecek ve kabul görebilecekleri bir statü elde etme şansına sahipler.”

OSZAR »